menu
Blog Uzman mısınız?
Uzman Portalı
Medibulut Blog Bir Psikoterapi Tekniği Olarak Sanat Tarihi Terapisi
Bir Psikoterapi Tekniği Olarak Sanat Tarihi Terapisi
Kl. Psk. Gizem Akcan

Bir Psikoterapi Tekniği Olarak Sanat Tarihi Terapisi

Kl. Psk. Gizem Akcan
Bir Psikoterapi Tekniği Olarak Sanat Tarihi Terapisi

İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren bireylerin psikolojik sorunlarını inceleyen farklı psikoterapi ekolleri ve bu ekollerde kullanılan farklı teknikler mevcuttur. Ancak hepsinin ortak amacı, bireysel farkındalık kazandırmak ve terapist ile danışan arasında terapötik ittifakın kurulmasını sağlamaktır. Sanat tarihi ve psikoloji disiplinlerini bir araya getiren sanat tarihi terapisi, sanat tarihinin konusu olan, sanatçının esere madde üzerinden ruhunu aktardığı plastik/görsel sanat eserleri aracılığıyla estetik deneyim yaşanmasını ve psikolojik iyi oluşun arttırılmasını amaçlar. İlk kez bu makalede önerilen sanat tarihi terapisi, bireylerin bilinç dışı süreçlerin açığa çıkarılması, kendini açmanın hızlandırılması ve böylelikle terapötik ittifakın kurulmasında sanat tarihinin malzemesi olan görsel/plastik sanat eserlerinin terapötik araçlar olarak kullanılmasını önermektedir.

Sanat tarihi terapisi, bireylerin sanat eseri karşısında yaşadıkları estetik haz ile psikolojik iyi oluşun arttırılmasını ve böylelikle sanatın iyileştirici gücünden psikoterapide yararlanılmasını hedefler. Sanat terapisinin malzemesini, bireylerin kendilerinin yaptıkları eserler oluştururken; sanat tarihi terapisinde farklı sanatçılar tarafından yapılmış eserler (plastik-görsel sanat eserleri) aracılığıyla psikoterapi süreci gerçekleştirilmektedir. Mevcut eserlerin bireylere gösterilmesi, yorumlatılması ve sonrasında bireylerin eserlere ilişkin sanat tarihi disiplini çerçevesinde bilgilendirilmesi ile terapötik sürecin gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Sanat tarihi terapisinde yararlanılan sanat eserleri, plastik sanatlar veya görsel sanatlar başlığı altında değerlendirilen ve sanat tarihinin konusunu oluşturan eserlerden oluşur. Bu eserlerde sanatçı duygu ve düşüncelerini madde üzerinden belirli bir forma dönüştürür. Başka bir deyişle; maddeye şekil verilmesi, yani "sanatçının ruhunu madde aracılığıyla ifade etmesi" söz konusudur. Dolayısıyla sanat tarihi terapisinde müzik, edebiyat, opera gibi ses veya ritme dayalı sanat eserlerine yer verilmesi beklenemez. Ayrıca, endüstriyel üretime dayalı eserler de terapide kullanılmaz. Terapide sanat eserleri aracılığıyla bireyin kendisini ifade etmesi, ruhsal çözümlemesinin gerçekleştirilmesi, danışan ile terapist arasındaki terapötik ittifakın kurulmasının kolaylaştırılması ve psikolojik iyi oluşun arttırılması hedeflenmektedir.

Sanat tarihi terapisi; gösterilen sanat eserlerinin bireyler tarafından yorumlanması, bu yorumların psikoterapist tarafından değerlendirilmesi ve sanat tarihi disiplini açısından eserlerin analiz edilmesi şeklinde üç aşamadan oluşur.

Terapinin ilk aşamasında, bireylere yaşamın farklı evrelerini ve çeşitli duygu durumları yansıttığı düşünülen sanat eserleri gösterilerek yorumlamaları istenir. Bireylerin gösterilen eserleri yorumlamaları, duygularını, onlarda uyandırdığı çağrışımları ifade etmeleri sağlanır. Bireylerin ilk dikkatini çeken unsurların neler olduğu, onlarda yarattığı izlenimler ve anlamlar kişilerin yaşantılarına, duygularına, kültürel değerlerine vs. bağlı olarak farklılık gösterir. Görsel algılama her insanda farklı nitelikler taşır ve bir objenin nasıl gördüğünden ziyade birey için anlamı önemlidir. Terapi sürecinde yararlanılan bir eser, bazı bireylerde olumlu yaşantıları çağrıştırarak huzur verici olarak algılanırken; aynı eser farklı bireylerde olumsuz yaşantıları çağrıştırıp rahatsız edici olarak algılanabilir. Ancak, her iki durumda da estetik duyum yaşanır. Örneğin; trajedide kahramanların yaşadıkları acı ve korkutucu olaylar bireyleri etkiler ve estetik duyum uyandırır. Ayrıca, sanat eseri üzerinden deneyimlenen estetik duyumun, bireylerin odak noktasını değiştirerek onları gündelik yaşamın üzüntülerinden, kaygılarından, umutsuzluklarından uzaklaştırdığı; farklı duyguların deneyimlenmesini sağladığı söylenebilir.

Terapinin ikinci aşamasında, psikoterapist tarafından bireylerin esere ilişkin yorumları ile bireyin yaşamı arasında bağlantı kurulması amaçlanmaktadır. Bireylerin sanat eserine ilişkin algılarının kendi yaşamları ile paralellik gösterdiği düşünülmektedir. Bu nedenle, terapist tarafından sorulan sorularla bireylerin kendilerini açmaları sağlanır. Böylece, anamnez alma (hastalık öyküsü) sürecinin çeşitli görsel ögeler üzerinden kurulan diyaloglar sayesinde detaylandırılacağı ve hızlandırılacağı düşünülebilir. Bu aşamada, bastırılan ve unutulduğu zannedilen olumsuz yaşam olaylarının hatırlanmasının kolaylaştırılması amaçlanmaktadır. Wilson (1995), sanatın bilinçdışını bilince getirmede ve ilişkiyi kolaylaştırmada önemli bir rol oynadığını belirtmektedir. Buradan yola çıkılarak, görsel sanat eserlerinin bireylerin bilinç dışını açığa çıkarmada etkili rol oynayan terapötik araçlar olarak düşünülebilir. Sanat eseri karşısında çağrışımlarının tetiklenmesi ile birlikte bireylerin duygularının açığa çıkacağı; yani katarsis yaşanacağı söylenebilir. Aynı zamanda sanat nesnesi, psikoterapide büyük önem taşıyan ve iyileştirici gücü olduğu bilinen terapötik bağın kurulmasında etkin rol oynamaktadır (Wilson, 1995). Kırılgan bir kişilik için başka biriyle doğrudan ilişki kurmak zorlayıcı olabilir; ancak bir nesne aracılığıyla daha kolay ilişki kurulabileceği düşünülmektedir.

Terapinin son aşamasında ise, eserlerin sanat tarihi disiplini açısından çözümlemeleri yapılarak esere ait teknik bilgiler ile eserin ikonografik ve ikonolojik çözümlemesi hakkında bilgiler verilir. Böylelikle, bireylerin odak noktalarının değiştirilerek eser karşısında açığa çıkan duygulardan uzaklaştırılmaları amaçlanmaktadır. Aynı zamanda, bireyin esere yönelik izleniminin sanat tarihi perspektifinden temellendirilmesi amaçlanır. Böylece, bireylerin sanatçıyı ve eserin özünü anlayarak eser hakkındaki algılarının aktarılan bilgiler doğrultusunda değişeceği veya pekişeceği düşünülür. Kazanılan yeni bakış açısı doğrultusunda bireylerin duyumsadığı estetik hazzın da artacağı ve psikolojik iyi oluşu olumlu yönde etkileyeceği düşünülür. Ayrıca, eserin yaratıcısının duygu durumu ve yaşantısı hakkında edindikleri bilgiler bireylerin çağrışımlarını tetikleyebilir, onlara örnek teşkil edebilir ve yalnız olmadıklarını hissetmelerini sağlayabilir. Bu da terapötik ittifak açısından büyük önem taşımaktadır. Bu sayede bireylerin güvende olduklarını hissederek kendilerini daha rahat açacakları düşünülebilir.

16 Nisan 2024 Salı

Gizem Akcan
Kl. Psk. Gizem Akcan Psikoloji ve Danışmanlık

Merhaba, ben Dr. Öğr. Üyesi Klinik Psikolog Gizem Akcan. 2011 yılında ODTÜ Psikoloji Bölümünü Şeref Öğrencisi olarak tamamladım. Üniversite giriş sınavında aldığım derece nedeniyle lisans, yüksek lisa...